Prostat kanseri için kritik eşik: Teşhiste MR, kan tahlilinden daha etkili çıktı
Orta yaş, erkeklerin önemli bir bölümüne genişleyen bel çevresi, dökülen saçlar dışında prostat büyümesine bağlı yakınmalar da getiriyor: Sık idrara çıkma, zayıf idrar akışı, idrarı tam boşaltamama hissi… Hayat kalitesini düşüren prostat büyümesinin tanı ve tedavi yöntemlerini Dr. Oğuz Acar anlattı.
Erkeklerde iyi huylu prostat büyümesi yaş aldıkça saçların beyazlaması, cildin kırışması gibi doğal bir süreç. Her erkekte prostat büyüyor ama bazılarında büyüyen doku, idrar kanalına baskı yaparak sık idrara çıkma, tazyiksiz idrar yapma gibi bazı yakınmalara neden oluyor. Yaşam kalitesini oldukça düşüren, tedavisiz bırakıldığında böbrekleri tehdit edebilen iyi huylu prostat büyümesini Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Oğuz Acar ile konuştuk. “Ne zaman doktora başvurulmalı?”, “Prostat büyümesi kansere dönüşür mü?”, “Kimler ilaç kullanmalı, kimler ameliyat edilmeli?”, “Prostat ameliyatları cinsel yaşamı olumsuz etkiler mi?”, “Tanı için rektal muayene şart mı?” Dr. Oğuz Acar iyi huylu prostat büyümesinin belirtilerinden tedavi yöntemlerine kadar her soruya detaylı yanıt verdi. Ayrıca başka bir prostat hastalığı olan prostat kanserine karşı da önemli uyarılarda bulundu.
Prostat hastalıkları için kritik yaş eşiği nedir?
Genel olarak 50 yaşın üzerinde prostatın iyi huylu büyümesi ve kanseriyle karşılaşırız. Daha genç yaşlarda yani 30’lu-40’lı yaşlarda ise prostatit’i (prostat iltihabı) sık görürüz. Prostat iltihapları sıklıkla cinsel temasa bağlı enfeksiyon kapmaktan kaynaklanır. Prostat dediğimiz zaman ağırlıklı olarak bu üç hastalık aklımıza gelir.
Prostat büyümesi ve kanserine karşı kontrollere ne zaman başlanmalı?
Ailede genetik bir yatkınlık yoksa örneğin baba, dede ya da amcasında hiç prostat hastalığı olmayan birinin 50 yaşından sonra yıllık kontrolden geçmesi yeterli. Fakat ailede prostat öyküsünün olması halinde kontrollere 45 yaşından sonra başlanması daha uygun olur.
Prostatın iyi huylu büyümesinden başlarsak, her erkek bu sorunla karşı karşıya kalır mı?
Prostat, erkeklik hormonunun (testosteronun) vücuttaki etkisiyle mutlaka büyüyen bir organ. Fakat büyüme hızı ve miktarı kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Şöyle düşünün: Bütün erkeklerin saçı dökülür ama dökülme bazılarında genç yaşlarda bazılarında daha ileri yaşlarda başlar. Kiminde dökülme fazla kiminde azdır. Dökülme yaşı ve miktarı genetik faktörlerin etkisi altındadır. Tıpkı saç dökülmesi gibi prostatın büyümesi de kişiden kişiye farklılıklar gösterir, prostat kiminde az kiminde çok büyür, bazılarında büyüdüğü zaman sıkıntı yaratır bazılarında yaratmaz.
Yani prostatın büyümesi her zaman şikayete yol açmaz mı?
Evet, açmaz. Her erkeğin prostatı büyür ama erkeklerin yalnızca yüzde 25’i prostatın ortasından geçen idrar yolunun sıkışması, kısmen tıkanması nedeniyle tedaviye ihtiyaç gösterir. Mesanesi (idrar kesesi) dolu olan bir erkek, tuvalete gittiğinde beyni durumu algılayarak prostatı gevşetir. Böylece prostatın ortasından geçen idrar yolu genişler ve idrar boşaltılır. Fakat prostat büyüyüp idrar yolunu tıkarsa idrar yaparken bazı yakınmalar ortaya çıkar. İşte bu durumda idrar yolunu ilaçlarla ya da ameliyatla açıp idrarın rahat yapılmasını sağlamak gerekir.
Hangi yakınmalar prostat büyümesini düşündürür?
Prostat, büyüyüp ortasından geçen idrar yolunu sıkıştırdığında hastalarda idrar tazyiki azalır, idrar yapma süresi uzar. Mesane tam boşaltılamaz. Mesane tam boşaltılamadığı için kısa sürede tekrar dolar ve hasta sık sık tuvalete gitmek zorunda kalır. Bu durum gece de ortaya çıktığı için hasta birkaç kez uyanıp idrar yapma ihtiyacı hisseder. İleri dönemlerde hasta hiç idrar yapamayacak hale gelebilir.
Tedavisi ihmal edildiğinde başka sağlık sorunları ortaya çıkabilir mi?
Evet, bu sağlık sorunları arasında en önemlileri mesane fonksiyon bozukluğu ve böbrek büyümesi… Böbrekler, kandaki bütün atık maddeleri süzerek temiz kanı vücuda geri vermek, atık maddeleri de idrar şeklinde atmakla görevlidir. Bir yetişkinin vücudunda beş litre civarında kan bulunur. Bu kan, devridaim yaparak böbreklerde temizlenir, 24 saat sonunda böbreklerden temizlenen kan miktarı yaklaşık 180 litredir. Kan süzüldükten sonra ortaya çıkan atık maddeler idrarla atılır, idrar da mesanede depolanır. Mesanenin idrar kapasitesi 300-500 mililitre kadardır, mesane doldukça biz boşaltırız. İşte boşaltma esnasında bir tıkanıklık olursa önce mesanede dolgunluk başlar. Hasta idrarını rahat yapamadığını, çok tazyiksiz idrar yaptığını, tuvalete gittikten bir süre sonra tekrar gitmek zorunda kaldığını, geceleyin birkaç defa idrara kalktığını söyler. Bunlar, mesaneyi tam boşaltamamanın verdiği bulgulardır. Mesanenin devamlı dolu kalması, ilerleyen zamanlarda böbreklerden mesaneye idrar gelememesine de yol açabilir. Bu durumda, içinde idrar kalan böbrek bir balon gibi büyür ve böbrek yetmezliğine varacak derecede önemli sorunlar ortaya çıkabilir. Tabii günümüzde doktora ulaşma ve tetkik imkanları nispeten kolaylaştığı için bu safhalara gelmiş hastalarla sık karşılaşmıyoruz. Daha erken aşamada sorunu uygun tedaviyle çözüyoruz.
Diyelim ki bir hasta size prostat yakınmalarıyla başvurdu, onu tanı açısından nasıl bir süreç bekler?
Önce doktorun hastayı iyice dinlemesi, yakınmalarını, aile öyküsünü alması lazım. Ardından bazı tetkiklere geçiliyor. Örneğin idrar akım testiyle hastanın idrar tazyiki ölçülüyor. Ultrasonla prostatın büyüklüğü belirleniyor. İdrar tahliliyle herhangi bir enfeksiyonunun olup olmadığı tespit ediliyor. PSA kan tahlili yapılıyor. PSA, vücutta sadece prostata salgılanan bir maddedir, özellikle prostat kanseri konusunda çok önemli bilgi verir. Birçok kanserin kanda bulgusu olmaz, örneğin biz kandan bir maddeye bakarak akciğer, karaciğer, kemik ya da meme kanserinin olup olmadığını anlamakta çok zorlanırız. Ancak PSA mükemmel değilse de mükemmele yakın bir tümör belirtecidir, yükseldiğinde prostat kanseri konusunda alarme oluruz, araştırmaya girer, çoğunlukla da kanseri erken yakalarız.
Peki muayene? Her hastaya prostat muayenesi yapılıyor mu?
Prostat muayenesi genellikle erkekleri tedirgin ediyor. Fakat bizim prostatı ellememiz lazım. Markette domates alırken domatesin yumuşaklığını, sertliğini, kalitesini anlamak için domatese dokunmak gibi bir şeyden bahsediyorum. Prostatın vücut yüzeyine en yakın olduğu yer makat bölgesi olduğu için makattan parmak muayenesi ile prostatı elleyerek “Yumuşak bir doku mu yoksa taş gibi sert mi?” sorusunun cevabını bulmaya çalışıyoruz. Eğer sert bir dokuyla karşı karşıyaysak bu bulgu bizim için prostat kanserinin bir göstergesidir. Bu muayenenin yerine henüz başka bir yöntem konulabilmiş değil. MR kısmen fikir verebiliyor ama muayenenin yerini tutmuyor. Doktor, hastasına faydalı olabilmek, olası bir prostat kanserini erken yakalamak, gerekirse tedavi etmek, hastasını ölümden kurtarmak için bu muayeneyi yapmak zorunda kalıyor. Aslında hasta kadar doktor için de keyifsiz bir muayene biçimi, keşke yapmak zorunda kalmasak… Ama dediğim gibi yerine koyabileceğimiz daha iyi bir yönteme de sahip değiliz.
İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre MR taramaları, prostat kanserinin teşhisinde PSA testinden daha doğru sonuçlar vermiş. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu çalışmayı?
PSA çok değerli bir test ancak tümörün ne kadar saldırgan olduğunu bize söylemiyor, yalnızca prostat kanserinden şüphelenmemizi sağlıyor ve bize “Hastaya ileri tetkik yaptır” bilgisini veriyor. Son 10 yılda dünyada popüler olan ve multiparametrik MR diye adlandırılan bir MR cinsi, prostat kanserinin ne kadar saldırgan olup olmadığını biraz daha ayrıntılı söyleyebiliyor. Fakat multiparametrik MR yapmakla PSA yapmak arasında teknik olarak dağlar kadar fark var. “Prostat kanserinden şüpheleniyorum, bir bakayım” diye her hastaya multiparametrik MR yapmamız mümkün değil. O yüzden bizim bir rutinimiz var: Ailesinde prostat kanseri olan erkekler 45 yaş, olmayanlar 50 yaşından sonrasında PSA baktırmalı. PSA için toplasanız bir dakikada kan verilir, sonuç bir saatte çıkar, yüksek değilse doktora teşekkür edip gidersiniz. Ama PSA yüksek çıkarsa benim hekim olarak durumu araştırmam, ultrason ve multiparametrik MR istemem lazım. MR tabii ki PSA’nın yanında bana çok değerli bilgiler verir ama MR çektirmek için hastanın bir gününü bu tetkike ayırması, en az bir saat MR cihazının içinde kalması, öncesinde aç olması lazım. Maddi tarafını hiç söylemiyorum, herhalde bir PSA bakmaya göre yaklaşık 100 kat daha yüksek. Dolayısıyla PSA ile MR’ı mukayese etmek gibi bir durum söz konusu değil. Yani “PSA yerine MR çekelim” diyemezsiniz. PSA’ya bakacaksınız, şüpheli insanları ayrıştıracaksınız ve ayrıştırdığınız kişiler için MR size çok büyük katkıda bulunacak.
Prostat biyopsisi hangi aşamada devreye giriyor?
Önce hasta geldi, PSA baktık, yüksek çıktı, muayenemizi de yaptık, multiparametrik MR da çektik. MR da “Bu hastanın sol tarafında yaklaşık 11 milimetrelik şüpheli bir alan var” dedi mesela. Buraya kadar olan yöntemler, “Bu hasta kanser ya da değil” demez bize, hep ihtimal üzerine konuşur. Mesela der ki “Bu hastada yüzde 25 oranda kanser çıkma olasılığı var.” İşte bu aşamada artık devreye biyopsi girer. Biyopsiyle prostattan küçük küçük parçalar alınır, ardından bunlar patolojide değerlendirilir. Sonuçlar bize kanserin olup olmadığını söyler.
Biyopsi nasıl yapılıyor, zor bir işlem mi?
Biyopsi günümüzde çok gelişti. Eskiden prostata parmakla dokunup ardından şüpheli alandan iğneyle parça alırdık. İşlem sırasında hastayı uyutmazdık, lokal anestezi yapardık, hastaların bir kısmı buna rağmen ağrı çekerdi. Fakat sonraki dönemlerde bir dizi gelişme oldu. Önce hastaların 5-10 dakika da olsa uyumasının konforu artırdığını gözlemledik. Sonra parmakla yapmak yerine ultrason eşliğinde biyopsi yapmanın daha değerli bilgiler verdiğini gördük ve ultrasonu devreye soktuk. Ultrason nereyi gösteriyorsa oradan parça aldık. Ardından MR kullanılmaya başladı, MR çıktığından beri MR eşliğinde biyopsi yapmanın bazı avantajlarını elde ettik. MR sayesinde lezyonu daha güzel görebiliyor, gerekirse beş milimetrelik bir alanı dahi hedefe yönelik olarak görüp oradan parça alabiliyoruz.
Son yıllarda bütün biyopsi işlemleri hasta uyuduktan sonra herhangi bir ağrı sızı duymadan ultrason ve MR eşliğinde makattan yapılabiliyor. Fakat sorun şu ki makattan yapılan işlemlerin enfeksiyon riski tüm önlemlere rağmen yine de yüksek. Çünkü ne kadar temizlerseniz temizleyin makat, içi kirli bir organ. İğneyi makatın içinden prostata ilerlettiğimiz için direnci düşük bazı hastalarda enfeksiyonla karşılaşabiliyoruz. İşlem öncesi ve sonrasında antibiyotik kullansak bile bazı hastalar prostatit (prostat iltihabı) oluyorlar. Fakat artık bu riski de minimuma indirdik. Çünkü makatla yumurtalık arasındaki deri bölümünden prostata ulaşmayı öğrendik. Hasta bir nevi kadın doğum muayenesi gibi pozisyonda yatarken deri bölümünden iki iğneyle içeri girerek bütün parçaları alabiliyoruz. Kan almak için kolunuzda açılan küçük delik kadar küçük iki delikten biyopsi yapma şansımız artık var.
Peki, tedavi kısmına geçersek… Diyelim ki kansere işaret eden bir bulgu bulunamadı, yalnızca prostatın iyi huylu büyümesi var. Tedavi nasıl planlanıyor?
Prostat büyümesi, prostatın ortasından geçen idrar yolunu sıkıştırması anlamına gelir. İlk aşamada prostatı gevşeterek idrar yolunu genişleten ilaçlar kullanılır. Önce bitkisel ilaçlar verilebilir, bunlar yeterli olmazsa kimyasal ilaçlar devreye girer. İlaç tedavisi son derece başarılı olsa da sorunu kökten ortadan kaldırmaz, her gün kullanılmayı, gerekirse hayat boyu alınmayı zorunlu kılar. Daha ileri aşamalarda alternatifi cerrahi müdahalelerdir. Cerrahi tedavilerin hemen hemen tamamı idrar deliğinden girilerek yapılır. Biz bu yöntemi endoskopik ameliyat olarak adlandırırız. Eski Yunancada “endo” iç, “skopi” ise görmek demektir. Yani bir delikten girip içeriyi görerek yaptığımız ameliyatlardır. Hastaya herhangi bir kesi yapılmaz ya da laparoskopi’de olduğu gibi bir delik açılmaz. Sadece idrar deliğinden girerek içeride tıkanan yolu genişletiriz. Bu ameliyatlarda teknolojinin son geldiği nokta, lazer cinsi ameliyatlardır. Lazer, geride kalan dokuya çok az zarar verir, neredeyse hiç yanık ya da yara oluşturmadan iç dokuyu temizleme şansı sunar. Son kullanılan lazer yöntemlerinden biri thuflep lazer… Bu yöntemde yaranın derinliği yalnızca 0.1 milimetre kadardır. Bu da hastada geride bıraktığınız dokunun neredeyse hiç zarar görmemesi, çok az kan kaybıyla ameliyatın sonuçlandırılması ve çok hızlı hayata dönüş anlamına geliyor. Tabii holmium lazer, greenlight gibi başka lazer cinsleri de var. Bu yöntemler de başarılı sonuçlar sunabiliyor.
Ameliyatla prostatın tamamı mı alınıyor?
Hayır, iyi huylu prostat ameliyatlarında hiçbir zaman prostatın tamamını almıyoruz. Prostatı bir portakal gibi düşünürseniz kabuk kısmını yerinde bırakıp iç kısmına müdahale ediyoruz. Prostatın tamamını alırsak hasta, idrarını tutmasını sağlayan organından da yoksun kalır. Prostat normalde 15 gramlık bir organdır. Hastanın prostatı diyelim ki 60 gram. Bu, içeride 45 gram kadar yolu tıkayan bir fazlalık anlamına geliyor. İşte idrar deliğinden girerek o fazlalığı önce küçük parçalara ayırıp sonra bu parçaları idrar deliğinden dışarı çıkarıyoruz. Böylece prostat 15 gramlık haline dönüyor, hasta 20 yaşındaki gibi hem idrarını çok rahat tutmaya başlıyor hem de tazyikli yapar hale geliyor. Bir hastamın tabiriyle kişi fabrika ayarlarına dönüyor.
Peki ameliyat ne kadar sürüyor?
Süre, prostatın büyüklüğüne göre değişiyor. Sonuçta içeriden bir parça çıkaracaksınız. Bunu da çapı 6-8 milim olan bir idrar deliğinden girerek 20 santimlik uzunca bir idrar yolundan yapacaksınız. Prostat bir yumurta, mandalina ya da greyfurt büyüklüğünde olabilir. Ne kadar büyükse doktorun uğraşması gereken süre de artar. Kabaca dakikada bir gramlık çıkarma hızı normal kabul edilir. Yani 100 gramlık bir prostatı 100 dakikada çıkarabiliriz.
Hasta ameliyat sonrası normal yaşama ne zaman döner?
İyileşme süreci hızlı. Tabii dışarıda görünen bir yara olmasa da içeride bir yara var. İçerideki yaranın iyileşmesi birkaç hafta sürer ama hasta bunu anlamaz çünkü prostat çok ağrı yapan bir organ değil. Aslında genel olarak iç organlarımızın ağrıları tamamen farklıdır. Mesela böbreğe bir bıçak soksanız hasta ağrı duymaz, ona karşı duyarlı değildir. Böbreğin duyarlı olduğu ağrı gerginleşmeye karşıdır. Mesela idrar, böbrekten tahliye edilmez ve idrarın böbrekte birikmesine bağlı olarak böbrek şişerse ya da bir taş, böbrekten idrar yoluna düşerse çok şiddetli ağrılar ortaya çıkar. Benzer bir durum dalak için de geçerli. Trafik kazası geçiren biri acilden içeri yürüyerek girer ama siz bir bakarsınız hastanın dalağı parçalanmıştır, haberi bile yok. Dolayısıyla iç organların ağrıları çok yüksek düzeyde olmayabilir. İyi huylu prostat büyümesi ameliyatı geçiren hastalardan da “Çok ağrım oldu” cümlesini sık duymayız. Hasta normal hayatına kısa sürede döner, belki geçici bir süre biraz sık tuvalete gider, belki idrar yaparken hafif yanması olur ama bunlar da ilaçlarla rahatlıkla kontrol altına alınabilir. Söz gelişi bir hafta ilaç kullanır sadece…
Çok büyük prostatlarda da endoskopik ameliyatlar kullanılabiliyor mu yoksa onlara açık ameliyat mı gerekli?
Prostat normalde 15 gramlık bir organ. Mesela geçen hafta ameliyat ettiğimiz bir hastanın prostatı 260 gramdı. Eskiden bu büyüklükte prostatlarda açık ameliyat zorunluydu ama artık yeni yöntemler sayesinde büyük dokuları da idrar deliğinden çıkarmaya muvaffak olduk.
Ameliyat sonrası cinsel yaşam olumsuz etkileniyor mu?
Hastaların ameliyatla ilgili en çok merak ettiği iki konu var: Bir, cinsel yaşam etkilenir mi? İki, idrar kaçırma sorunu yaşar mıyım? Ben hastalarıma şöyle yanıt veriyorum: “İyi huylu prostat ameliyatı organ kaybına yol açmaz. Yani böbreğin, safra kesesinin, memenin ya da rahmin tamamını almak gibi bir ameliyat değil. Prostat ameliyatı rekonstrüksiyon ameliyatıdır, yani organ eski haline, 20-30’lu yaşlardaki durumuna döndürülür. Prostatın kabuk kısmı yerinde bırakılıp içindeki büyümüş doku çıkarıldığı için ne cinsel yaşamda ne de idrar tutmada bir sorun ortaya çıkar. Ben 34 yıldır bu ameliyatları yapıyorum, dönüp bana “Ben niye bu ameliyatı oldum?” diye soran bir Allah’ın kulunu bilmem.
Peki prostat ameliyatından sonra çıkarılan dokular kanser incelemesine gönderiliyor mu? İyi huylu diye yaptığınız bir ameliyatın patolojisinden kanser çıktığı oluyor mu?
Çıkan parçaların tamamı patolojiye gider. Eğer kanser çıkarsa biz hastaya hiç zarar vermeden idrar deliğinden çalıştığımız için daha sonra uygulanması gereken tüm tedaviler yine uygulanır. Yani geride kalan prostat dokusunun çıkarılması gerekiyorsa tekrar bir ameliyatla doku çıkarılabilir, radyoterapi başlatabilir ya da ilaç tedavisi verilebilir. Aslında patolojiden kanser sonucu gelirse bir yerde de iyi olur çünkü ameliyat sayesinde fark edilmemiş bir kanser tespit edilmiş olur. Böylece erken tedavi şansı da kaçırılmamış olur.
İyi huylu prostat büyümesi ameliyatı geçirenlerin yıllık üroloji kontrolünden geçmesi gerekir mi?
Kesinlikle gerekir. Çünkü asıl prostat yerinde durur, çok nadir de olsa prostat zamanla büyüyebilir. Daha da önemlisi prostatın geride kalan dokusunda kanserleşme söz konusu olabilir. Bazen böyle hastalar görüyorum, “Nasıl olur doktor bey, benim prostatım alındı, kanser nasıl gelişebilir?” diye soruyorlar. Ben de onlara prostatlarının alınmadığını, yalnızca içinin temizlendiğini, geride kalan dokuda prostat kanseri gelişebileceğini söylüyorum. Tıpkı prostat ameliyatı geçirmemiş insanlarda olduğu gibi. Tabii buradan ameliyatın ya da iyi huylu prostat büyümesinin kansere yol açtığı asla düşünülmesin. İyi huylu büyüme ile kanser birbirinden farklı iki hastalık, birbirlerine dönüşmezler. İki hastalık bir arada bulunabilir ya da iyi huylu prostat büyümesi ameliyatı olan bir hastada daha sonra kanser gelişebilir. Dolayısıyla ameliyat olanları da ameliyat olmayanlar gibi yılda bir PSA, idrar tahlili ve muayene ile kontrol etmemiz gerekir.
Prostat kanserinin erken teşhisinde yıllık kontroller çok önemli değil mi?
Hem de çok… Çünkü prostat kanseri, prostatın iyi huylu büyümesinde olduğu gibi erken aşamada belirti vermiyor. Prostatın iyi huylu büyümesinde hasta, idrar yakınmalarından dolayı doktora gider ancak prostat kanseri belirti verdiğinde ne yazık ki iş işten geçmiştir. Çünkü prostat kanseri ilk bulgusunu genellikle kemiklere yayıldığında verir. Hasta kemik ağrısıyla doktora gider, yapılan tetkikler sonucunda prostat kanserine bağlı kemik metastazı olduğunu öğrenir. Bir kanserin şikayet yaratmadan yakalarsanız tedavi edersiniz, klasik kural budur. Eğer kanser hastanın fark ettiği bir bulgu vermişse, örneğin idrar yolu tıkanacak kadar büyük bir kanseri varsa ya da memesinden dışarı taşacak kadar bir görüntüsü varsa tedavi zorlaşır. Tabii prostat kanserinin genel olarak diğer kanserlere göre çoğu zaman iyi seyrettiğini biliyoruz ama maalesef çok kötü seyredenleri de var. O nedenle “Benim hiçbir derdim yok” diyerek doktora gitmemek çok yanlış. Kanseri belirti vermeden yakalamak için 50 yaşından sonra her yıl, altı üstü yarım saat süren bir kontrolden geçmek çok önemli.